16 Kasım 2007 Cuma

Elimi Bırakmayacaksın…!


Güneş artık geri çekilmekte ve gökyüzünü kara bir perde sarmakta.

Serin bir rüzgar esiyor Almanya sokaklarında, ben de, her birinin ayrı bir telaş içerisinde kaybolmuş insanların olusturduğu kalabalıklar içinde hızlı adımlarla yürüyorum.

Nihayet yoğun insan trafiğini kırmızı ışık durduruyor. Ani bir hareketsizlik çöküyor yayaların üzerine ve önümüzden hızla geçen arabaları seyre dalıyor yorgun bakışlar.

Sağ tarafımda korna sesleri arasından ne söylendiğini pek seçemediğim mırıldanışlar duyuyorum . Ses sahibi, sesini biraz daha yükseltince Türkçe konuştuğunu farkettiğim gibi dikkatimi oraya veriyorum ve başımı sağ omuzuma doğru çeviriyorum. Bu sesin sahibi kısa boylu, biraz topluca kıvırcık saçlı bir adam. „Hayır, bırakmayacaksın elimi, tamam mı?! Bırakmayacaksın!“ Muhatabı, elinde sıkıca tuttuğu kumral kıvırcık saçlı, sarı ceketinin içinde ki 2-3 yaşlarında bir kız çocuğu. Adamın konuşma tarzı ve hareketlerinden sarhoş olduğu besbelli. Tekrar tekrar „Elimi bırakmayacaksın“ kelimeleri dökülüyor alkol almış ağzından.

O küçücük çocuğun kulaklarında hep aynı yankı ama yüzünde donuk bir ifade. Hareketsiz ve itirazsiz halini hic bozmuyor. O yaştaki çocukta bu ciddiyete alışkın olmadığımdan olacak ki, biraz da ürkütüyor, hüzünlendiriyor beni bu hali. „Bırakmayacaksın!!“.. Itiraz yok, sıkıca tutuyor babası olduğunu tahmin ettiğim şahsın elini. O ise hala beklediği cevabı alamamış olacak ki, ayakta duracak takati dahi olmadığı halde, iyice eğiliyor, nerdeyse düşecek gibi oluyor, bakışlarını kızın gözlerine dikiyor ve alkol kokan nefesini kızın soğuktan kıpkırmızı olmuş burnuna „Tamammı?!“ diye püskürüyor. „Tamam“ oluyor sarı ceketli küçük kızın cevabı. Sadece tamam.. Tamam derken yinede bakışlarını diktiği noktadan ayırmıyor. Hala aynı donuk ifade var suretinde.

Bu arada trafik ışığı yayalara yeşil göstererek geçme iznini verdiğini aniden hareketlenen kalabalıktan anlıyorum. Bende ilerliyorum. Sarı ceketli kızda „Haydi!“ emrini ve yine ardı arkası kesilmeyen „Bırakmayacaksın elimi tamammı, sakın bırakmayacaksın!“ ikazlarını alır.

Adımlarım az önceki gibi hızlı değil. O donuk bakış ve ifadesiz masum yüz anlam veremediğim kadar etkilemiş olmalı beni… bir türlü çıkaramıyorum aklımdan. Düşüncelere dalıyorum…

Baba tarafından cezalandırılan suç işlemiş bir kızın yüz ifadesi değildi. Hayır.. istediğini aldıramadığı için küskün gözler ve dudaklar da yoktu o masum yüzde. Herhangi bir şekilde hüzün, burukluk okunmuyordu onun yüzünden ve yaş akmamıştı gözlerinden.

Adımlarını zor atarken sendeleyen, sarhoş haliyle ne konuştuğunu ve kaç kere tekrarladığını hesaplayamayan adam yine bastıra bastıra “Bırakmayacaksın!” diyordu. Bırakmıyordu kız da zaten. Firar edecek bir hal hiç yoktu ki onda. Kendini o baş belası içkiye verdiği günden beri hayatta herşey onu bırakıp gitmişmiydi ki, muhtemelen geride tek kalan varlığın da onu bırakıp gideceğinden korkuyordu..? Herşey elinden akıp gitmişmiydi ki, elinde olduğunu düşündüğü o minik elleri sıkıca tutuyordu..?

Aynı cümle, aynı ikaz o kadar çok tekrarlanmıştıki, artık arkamı dönüp “Tamam, bırakmayacak elini…” demek istedim. Yeterki tekrarlamasındı artık! Ben bile sabırsızlanmıştım. Oysa o kız yaşına hiç yakışmayan ama yakıştırmak zorunda kaldığı o olgunluğunu hiç yitirmiyordu.

Arkamı dönüp baktım…uzaklaşmışım onlardan. Gerçekten 2 yaşında ki bir çocukmuydu… sanki 30 yaşlarında bir bayanın tecrübesini yüklenmişti omuzlarına. Tekrar önümü döndüm ve yoluma devam ederken “Evet,” dedim, “Elinden tutulup yoldan geçirilen değildi o, elden tutup yoldan geçirendi o!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder