8 Aralık 2009 Salı

Sustum



 ''Bir elif miktarı uzayan acılara, dört elif miktarı sabretmek düşer...!''










Doğru söylemiş söyleyen! Sabretmek ve susmak...

O halde, ben de sustum.
Vurdukca dalgalar Üsküdar sahilinin kıyısına, emin ol, bir kalem oynacak!
Ve susacak İstanbul,
susacak Eminönü,
haykıracak Beyazıt!
Ben sustum, ama konuşacak her bir tuğlası bu şehrin. Hep aynı şeyi anlatacak... anlatacak birer birer; kafesine sığmayan içimde ki bu sese tercüman olacak...

Şimdi sustum. Kimse bilmiyor, çünkü sustum...Henüz kimseye söyleyemedim...

O ilk defa sustuğum yer varya -çok iyi bilirsin sen- işte orda bekliyorum şimdi.
Sessizliğime ortak olmak için, sen de gelir misin?

2 yorum:

  1. bende sustum...fakat..dilimi susturdum yüreğimi değil...insanlığın çığlıklarına kulak tıkayanlara inat onlar gibi olmamak için kalemime yükledim sözcüklerimi...


    güzel bir yazı olmuş ... belki bir gün İstanbul'da konuşur,insanlık da konuşur ve böylece gerek kalmaz Beyazıt'ın çağlamasına..belki...

    YanıtlaSil
  2. Yüreklerde heyecan olmadan konuşan dillere, yürekte ki heyecanı susarak muhafaza edenleri
    tercih ederim... fakat haykırılması gereken yerde heyecan yüklü yüreklerin suskunluğu, her susan bir dilin ağırlığını yüklenir!

    Bu gidişle Beyazıt haykırmaya devam edecek gibi görünüyor...

    Suskunluk ancak kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerde caizdir... o an susmak, kelimelerin anlatabileceği şeylerden çok daha fazla şey anlatır insana!

    Susmak, acıyı yudumlamak değildir, acıya göğüs germektir...

    YanıtlaSil