17 Nisan 2013 Çarşamba

Disappointed

Varlık gerçekliğine ulaşmak yolunda insan hep mevcudun özünü sorgulamaya teşebbüs etmektedir. İnsan bütün nesnelerin çekirdeğine kadar inmek ister. Teknolojik imkansızlıklar sebebiyle bu öze inilemediği dönemlerde dahi, felsefeyi aracı kılarak ona hayali bir yolculuk gerçekleştirilmiştir; kimisi ona ''el-cüz ellezî lâ yetecezza'' (daha fazla parçalanması mümkün olmayan son parçacık) kimisi de ''cevher-i ferd'' demiştir. 



Ben acılarımızın da bir ''el-cüz ellezi lâ yetecezzâ''sı olduğunu düşünüyorum.  Her acının kendisine dayandığı, ondan daha derinde bir acının var olmadığı en temel acı. Bütün kızgınlıklarımız, öfkelerimiz ve üzüntülerimiz  aynı ''acı parçacığından'' oluşmaktadır, duygular arasındaki farklılık bu ''parçacığın'' farklı birleşimlerinden meydana gelmektedir. Temelde bütün acıların dayandığı öz: düş/hayal kırıklığıdır. Türkçe'mizde bu duyguyu daha net ifade edecek bir terim bulunmalıdır.. Yani İngilizce'deki ''deeply disappointed'' ifadesini tam karşılayan bir terime ihtiyaç var kanaatimce.
Ölüm, ayrılık, kaza, iflas, çaresiz hastalık... derdin adı ne olursa olsun. Kaynağı ister aile, akraba, dost, isterse yabancıya dayansın, bütün dertler bölündüğünde ortaya bu duygu çıkar. Ve ilşkilerimiz buna göre şekil alır.

Bugün yakınımızda ve uzağımızda olanlara bir bakalım. Her birinin yakınlığı veya uzaklığı bize -farklı şekillerde de olsa- bu acıyı yaşatma(ma)larıyla eş orantılı değil midir?


''Anladım ki, sen beni hiç üzmemişsin...,
Rabbim seni de benim elimle hiç üzmesin.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder